Kelile ve Dimne Beydeba Kaynak: Marmara Üniversitesi E Dergi |
Genel olarak yazma
eserlerde anlatılan konular minyatür sanatı ile desteklenmiş,
böylelikle metni açıklayan ve anlaşılmasını kolaylaştıran bir işleve sahip
olmuştur. Kullanılan figürler, yerleşimleri, aralarındaki etkileşim ve ilk
bakışta görülenin ötesindeki anlamları da düşünülerek kullanılmış ve böylelikle
oldukça derin anlamlar taşıması sağlanmıştır.
Konuları doğrudan
hayvanlar ve hayvan hikâyeleri olan Kelile ve Dimne ile Cahiz’in Kitabü’l-Hayevan
gibi eserler en güzel hayvan tasvirlerinin bulunduğu eserler olarak bilinir.
Hariri’nin el-
Makamal’ı, Nizami’nin Hamse’si ve Sa’di’nin Gülistan isimli eserleri de aslında
doğrudan hayvanları konu almasa da yine en güzel hayvan tasvirlerinin bulunduğu
nadide eserlerdendir.
Efsanelerden kaynaklanan
veya doğada bulunan hayvanların simgesel anlamları ile birlikte kullanılması sayesinde
kitap süsleme sanatındaki anlatım zenginliği çok üst seviyelere taşınmıştır.
Marmara Üniversitesi E Dergi Sistemi referans alındığında minyatür sanatı açısından en çok
kullanılan hayvan figürleri ve simgesel anlamları ise şöyle ifade edilebilir.
Ejderha;
daha çok Çin ve Japon mitolojisinde kullanılır. Çin mitolojisinde akarsu ve
yağmurların tanrısıdır ve gök gürültüsü onun eseridir. Ejderha’yı Araplar
Tanin, Moğollar Moghur, İngiliz ve Fransızlar Dragon, Çinliler Lung, İranlılar Ejderha, Almanlar ise Drache olarak adlandırmaktadır. Türklerin erken
dönemlerinde ejderha figürü bereket, güç ve kuvvet simgesi olarak
kullanılmıştır.
Simurg;
otuz kuş anlamına gelen (si= otuz ve murg= kuş) Farsça bir terimdir. Arapça
Anka ve Türkçe Zümrüdüanka olarak adlandırılan kuş ile özdeş bir simgedir. İslam
öncesi ve sonrası dönemlerde sıklıkla kullanılan bir yere sahiptir. Kaf Dağında
oturan Simurg, tepede abanoz sandal ve öd ağacından yapılmış köşke benzer bir
yuvaya sahiptir. Ferideddin-i Attar Mantıkü’t-Tayr adlı eserinde Vahdet-i Vücud
ilkesini simurg üzerinden ifade etmektedir. Türk mitolojisinde Er Töştük
Destanındaki karakuşun simurg ile benzerliği son derece dikkat çekicidir. Topkapı
Sarayı Müzesinde yer alan Firdevsi’nin Şehname’sinde simurg’un dağdaki yuvasına
Zal’i götürdüğü resmedilen bir minyatür bulunmaktadır.
Kuşlar;
İslamiyet öncesi Türk sanatında çok ruhu temsil ederken İslamiyet sonrasında
bazı değişikliklere uğramıştır. En önemli Türk Kültürü eserlerinden birisi olan
Dede Korkut kitabında kuş ve kuş ile sembolize edilen pek çok şey
bulunmaktadır. Deli Dumrul hikâyesinde ise Azrail’in güvercin ile sembolize
edildiği görülür. Burada güvercin ölümü sembolize ederken kuğu birçok durumda
bereket ve refahın, turnalar yardımseverliğin, turaçlar ise yaz aylarının
simgesi olmuştur. Baykuş tasvirleri de Türk minyatür sanatı içinde
sıkça karşımıza çıkan bir ögedir. Çoğu zaman uğursuzluğu sembolize ettiği
düşünülür. Karga da minyatürlerde çoğu zaman olumsuz olarak anlamlandırılan
kuşlardan birisidir. Bıldırcın ise çoğu kez aptallığı ifade eden bir sembol olarak
karşımıza çıkar. Kutadgu Bilig’de ördek, kaz, keklik, bülbül ve geyik gibi
hayvanların bahar ile özdeşleştirildiği bilinir.
Horoz;
Türk sanatının en eski dönemlerinde ve sonraları da minyatür eserlerinde
kendisine yer bulmuş hayvanlardan bir tanesidir. Ötüşünün sabahı işaret etmesi
nedeniyle tan yerinin ağarması ve gecenin kötü ruhlarının kovulması bu şekilde
anlatılmaktadır. Horozun asalet, sabır, nezaket ve cömertliği sembolize eden haline
ise Varka ve Gülşah minyatürlerinde rastlanır. Ayrıca horozun cesaret,
dürüstlük, savaşçılık, nezaket gibi vasıflarla ifade edildiği minyatür eserler
de mevcuttur.
Geyik;
çoğu zaman kavram çifti halinde kullanılmış ve hayvan çiftlerinden birisi
olarak resmedilmiştir. Bunun en önemli örneklerinden birisi Topkapı Sarayı
Müzesinde H.2169 numaralı eserdir. Bu eserde bir aslan geyiğe saldırmıştır ve
onu yerken tasvir edilmiştir. Bu şekilde kavram çiftlerinden olumsuz olanı
ifade edilmiş olmaktadır. Birçok hikâyede geyik, huzur, mutluluk, barış, sevgi
ve sevgilinin ifade ediliş şekli olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder