18 Ağustos 2014 Pazartesi

Osmanlı Minyatür Sanatı

Osmanlı Minyatür Sanatı, kitap süslemeciliğinden köken alan hat, nakş, tezhip, ebru ve cilt gibi tamamının birbiri ile ilişki halinde bulunduğu geleneksel süsleme sanatları arasında yer alır. Çoğunlukla padişaha ve rütbe bakımından sonrasında gelen üst düzey erkâna takdim edilecek el yazması eserlerin yukarıda anılan diğer sanat dalları ile birlikte süslenmesinde kullanılmıştır.
Osmanlı’nın himaye altına alarak gelişimine öncülük ettiği ve nihayetinde özgün bir konuma taşınan Minyatür Sanatı, II. Mehmet ile I. Süleyman dönemleri arasında gelişmiş ve 18. yüzyıla kadar da önemli bir saray sanatı olarak varlığını sürdürmüştür.
Osmanlı’dan, saraydan, sanattan söz edip de Nakkaşhane’den söz etmeden devam edilemez elbette. Fethin ardından hemen sarayın yakınında inşa edilen Nakkaşhane, oymacılıktan seramik ve minyatüre kadar çeşitli alanlarda çıraklıktan ustalığa kadar her kademede insanın yetişmesinde başrolü oynamıştır.
Özellikle 16. yüzyılda Herat, Semerkant, Şiraz, Tebriz ve Bağdat gibi dönemin önemli şehirlerinden getirilen usta nakkaşlar çok önemli işlere ve dönüşümlere imza atmıştır. Daha sonraları, Avrupa, Balkanlar ve Orta Asya’dan resim ustalarının kadroya duhulü, Osmanlı Nakkaşhane’sinin doğu ve batı kültürleri ile harmanlanmasının vesilesi olmuştur.
Osmanlı Minyatür Sanatı, gelişimi açısından Osmanlı’nın sanat ve edebiyatta etkisi altında kaldığı Fars kültüründen bağımsız olarak değerlendirilemez. İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Timurlar ve Memlukler minyatür sanatı açısından Osmanlılar üzerinde etkili olmuşlarsa da son dönemde asıl büyük ve belirleyici nitelikteki etki Fars kültüründen gelmiştir.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra Edirne Sarayından getirdiği Nakkaşhane’yi İstanbul’da yeniden ve daha güçlü bir şekilde tesis ederek aslında imparatorluk vizyonunu ve bu vizyona dâhil olan sanat anlayışının ulaştığı noktayı da ortaya koymuştur. Bu çerçevede İmparatorluğun tüm topraklarından sanatçı ve sanata kabiliyetli kişilerin burada toplanmasının yanı sıra İtalyan ve Venedikli birçok sanatkârın İstanbul’a gelmesi ve üretimlerini burada sürdürmesi sağlanmıştır. Costanzo da Ferrara ve Gentile Bellini Venedik’ten İstanbul’a gelen önemli sanatçılar arasında yer alır.
II.Mehmet (Fatih)
Nakkaş Sinan Bey
Kaynak: wikipedia.com
Bellini’nin yapmış olduğu meşhur Fatih portresi, Osmanlı Minyatür Sanatı açısından önemli bir yere sahip olmuştur. Bu sayede portre, daha önce bundan uzak duran Nakkaşhane’nin repertuvarına dâhil olmuş ve Nakkaş Sinan Bey ve öğrencisi olan Ahmet Şiblizade portre alanında uzman kişiler haline gelmiştir. Bu şekilde oluşan akımın bir başka önemli olarak irdelenebilecek özelliği, gölgeleme ve perspektif tekniklerinin minyatür sanatı ile birleştirilmesi ve artık Osmanlı Minyatür Sanatı olarak adlandırılan ekolün doğması olmuştur.
Bu evreden sonra özellikle I. Selim dönemi, Nakkaşhane’de önemli değişimlerin yaşanmaya başlamasıyla anılır. 1514 Çaldıran zaferinin ardından yenilen Safevi Devletinin başkenti Tebriz ele geçirilmiş, şehirde çok uzun süre kalınmasa da buradaki çok sayıda önemli sanatçının İstanbul’a gelmesi sağlanmıştır. Daha evvel var olan daha küçük etkilerine nazaran bu defaki Pers etkisi, bu hamle ile Osmanlı Minyatür Sanatı üzerinde çok daha fazla tesirli hale gelmiştir.
Tebriz’den gelen ressamların etkisi altında kalan sanatçılar, buranın detaycı süsleme özellikleri ve dokusunu daha çok yansıtmaya başlamıştır. Minyatür sanatı üzerine Fatih döneminin batı tesiri altında kalınması ile gerçekleşen değişim evresinden sonra ikinci etkileşim evresi de bu şekilde gerçekleşmiştir.
Osmanlı Minyatür Sanatı üzerinde yaşanan üçüncü büyük değişim ve etkileşim, donanmanın Akdeniz’de egemen olması ve bunun doğal sonucu olarak Akdeniz medeniyetleri ile girdiği etkileşim üzerine meydana gelmiştir. Osmanlı’da Kartografya, Portolan Harita ve deniz atlası gibi çizimler önceleri süslemeden uzak olarak yapılsa da sonraları bunların kitaplaştırılması ve mevki sahibi kişilere ulaştırılması sürecinde süslemeli ve kitap haline getirilmiş olanlarının yapımı revaçta olmuştur. Bu anlamdaki en önemli Kartografya eseri, I. Süleyman döneminde minyatür sanatı ile bezenmiş Kitab-ı Bahriye’dir.
İstanbul Tasviri
Matrakçı Nasuh
Kaynak: wikipedia.com
Harita çizimi ile minyatür sanatının birleştirilmesi konusunun en önde gelen şahsiyeti Matrakçı Nasuh olarak bilinir.
İmparatorluk döneminde minyatür alanında zirveye I. Süleyman, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde ulaşılmış bulunmaktadır. Aradan geçen zaman içerisinde yukarıda sayılan üç etkileşim evresinin sanat dalı üzerindeki etkileri tamamen oturmuş, yerleşmiş, ayrıca fetihlerin sağladığı refah ve zenginlik dolayısıyla sanata verilen önem ve harcanan para son derece üst noktalarda olabilmiştir.
16. yüzyıl sonlarından itibaren Şehnamecilik denilen akım oluşmuş ve sarayda kendine yer edinmiştir. Efsanevi karakterlerin destansı öyküleri yerine minyatür sanatına hanedan mensupları konu edilmiş ve böylece uzun yıllar boyunca devam edecek bir sürecin önü açılmıştır.  Bu dönemin en meşhur sanatkârı Nakkaş Osman, Osmanlı Minyatür Sanatı’nın en önemli ustaları arasında gösterilir.
Fetihlerin ve zaferlerin azaldığı hatta durduğu 17. ve 18. yüzyıllarda buradan beslenen Şehnamecilik de duraklamış ve yerini Silsilenamecilik adı verilen yeni bir akıma bırakmaya başlamıştır. Hanedanın soy ağacının tasvirine dayalı bir içerik ile yaygınlaşan bu türün en önemli temsilcisi Musavvir Hüseyin olmuştur.
Osmanlı Minyatür Sanatı’nın son dönemindeki en büyük eserlerin sahibi Levni adıyla bilinen Abdülcelil Çelebi olmuştur. Surname-i Vehbi adlı kitabı içerisindeki minyatürler, kendisinin en parlak eserleri olup aynı zamanda bu kitap saray tarafından yaptırılan son minyatürlü el yazması olarak bilinir.

18. yüzyılın ortalarından sonra batı tarzı resim kollarının yaygınlaşmaya başlaması, fetih ve zaferler ile beslenen Osmanlı Minyatür Sanatı açısından hızlı bir geriye gidişin habercisi olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder