Osmanlı Minyatür Sanatı, kitap süslemeciliğinden köken alan hat, nakş, tezhip,
ebru ve cilt gibi tamamının birbiri ile ilişki halinde bulunduğu geleneksel süsleme
sanatları arasında yer alır. Çoğunlukla padişaha ve rütbe bakımından sonrasında
gelen üst düzey erkâna takdim edilecek el yazması eserlerin yukarıda anılan
diğer sanat dalları ile birlikte süslenmesinde kullanılmıştır.
Osmanlı’nın himaye altına alarak gelişimine öncülük ettiği ve
nihayetinde özgün bir konuma taşınan Minyatür Sanatı, II. Mehmet ile I.
Süleyman dönemleri arasında gelişmiş ve 18. yüzyıla kadar da önemli bir saray
sanatı olarak varlığını sürdürmüştür.
Osmanlı’dan, saraydan, sanattan söz edip de Nakkaşhane’den
söz etmeden devam edilemez elbette. Fethin ardından hemen sarayın yakınında
inşa edilen Nakkaşhane, oymacılıktan seramik ve minyatüre kadar çeşitli
alanlarda çıraklıktan ustalığa kadar her kademede insanın yetişmesinde başrolü
oynamıştır.
Özellikle 16. yüzyılda Herat, Semerkant, Şiraz, Tebriz ve
Bağdat gibi dönemin önemli şehirlerinden getirilen usta nakkaşlar çok önemli
işlere ve dönüşümlere imza atmıştır. Daha sonraları, Avrupa, Balkanlar ve Orta
Asya’dan resim ustalarının kadroya duhulü, Osmanlı Nakkaşhane’sinin doğu ve
batı kültürleri ile harmanlanmasının vesilesi olmuştur.
Osmanlı Minyatür Sanatı, gelişimi açısından Osmanlı’nın sanat ve edebiyatta
etkisi altında kaldığı Fars kültüründen bağımsız olarak değerlendirilemez.
İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Timurlar ve Memlukler minyatür
sanatı açısından Osmanlılar üzerinde etkili olmuşlarsa da son dönemde
asıl büyük ve belirleyici nitelikteki etki Fars kültüründen gelmiştir.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra Edirne
Sarayından getirdiği Nakkaşhane’yi İstanbul’da yeniden ve daha güçlü bir
şekilde tesis ederek aslında imparatorluk vizyonunu ve bu vizyona dâhil olan
sanat anlayışının ulaştığı noktayı da ortaya koymuştur. Bu çerçevede
İmparatorluğun tüm topraklarından sanatçı ve sanata kabiliyetli kişilerin
burada toplanmasının yanı sıra İtalyan ve Venedikli birçok sanatkârın İstanbul’a
gelmesi ve üretimlerini burada sürdürmesi sağlanmıştır. Costanzo da Ferrara ve
Gentile Bellini Venedik’ten İstanbul’a gelen önemli sanatçılar arasında yer
alır.
II.Mehmet (Fatih) Nakkaş Sinan Bey Kaynak: wikipedia.com |
Bellini’nin yapmış olduğu meşhur Fatih portresi, Osmanlı
Minyatür Sanatı açısından önemli bir yere sahip olmuştur. Bu sayede portre,
daha önce bundan uzak duran Nakkaşhane’nin repertuvarına dâhil olmuş ve Nakkaş
Sinan Bey ve öğrencisi olan Ahmet Şiblizade portre alanında uzman kişiler
haline gelmiştir. Bu şekilde oluşan akımın bir başka önemli olarak irdelenebilecek
özelliği, gölgeleme ve perspektif tekniklerinin minyatür sanatı ile birleştirilmesi
ve artık Osmanlı Minyatür Sanatı olarak adlandırılan ekolün doğması
olmuştur.
Bu evreden sonra özellikle I. Selim dönemi, Nakkaşhane’de önemli değişimlerin yaşanmaya başlamasıyla anılır. 1514 Çaldıran
zaferinin ardından yenilen Safevi Devletinin başkenti Tebriz ele geçirilmiş,
şehirde çok uzun süre kalınmasa da buradaki çok sayıda önemli sanatçının
İstanbul’a gelmesi sağlanmıştır. Daha evvel var olan daha küçük etkilerine
nazaran bu defaki Pers etkisi, bu hamle ile Osmanlı Minyatür Sanatı
üzerinde çok daha fazla tesirli hale gelmiştir.
Tebriz’den gelen ressamların etkisi altında kalan sanatçılar,
buranın detaycı süsleme özellikleri ve dokusunu daha çok yansıtmaya
başlamıştır. Minyatür sanatı üzerine Fatih döneminin batı tesiri altında
kalınması ile gerçekleşen değişim evresinden sonra ikinci etkileşim evresi de
bu şekilde gerçekleşmiştir.
Osmanlı Minyatür Sanatı üzerinde yaşanan üçüncü büyük değişim ve etkileşim,
donanmanın Akdeniz’de egemen olması ve bunun doğal sonucu olarak Akdeniz
medeniyetleri ile girdiği etkileşim üzerine meydana gelmiştir. Osmanlı’da Kartografya,
Portolan Harita ve deniz atlası gibi çizimler önceleri süslemeden uzak olarak
yapılsa da sonraları bunların kitaplaştırılması ve mevki sahibi kişilere ulaştırılması
sürecinde süslemeli ve kitap haline getirilmiş olanlarının yapımı revaçta
olmuştur. Bu anlamdaki en önemli Kartografya eseri, I. Süleyman döneminde minyatür
sanatı ile bezenmiş Kitab-ı Bahriye’dir.
İstanbul Tasviri Matrakçı Nasuh Kaynak: wikipedia.com |
Harita çizimi ile minyatür sanatının birleştirilmesi
konusunun en önde gelen şahsiyeti Matrakçı Nasuh olarak bilinir.
İmparatorluk döneminde minyatür alanında zirveye I. Süleyman, II.
Selim ve III. Murad dönemlerinde ulaşılmış bulunmaktadır. Aradan geçen zaman
içerisinde yukarıda sayılan üç etkileşim evresinin sanat dalı üzerindeki
etkileri tamamen oturmuş, yerleşmiş, ayrıca fetihlerin sağladığı refah ve zenginlik
dolayısıyla sanata verilen önem ve harcanan para son derece üst noktalarda
olabilmiştir.
16. yüzyıl sonlarından itibaren Şehnamecilik denilen akım
oluşmuş ve sarayda kendine yer edinmiştir. Efsanevi karakterlerin destansı
öyküleri yerine minyatür sanatına hanedan mensupları konu edilmiş ve böylece uzun
yıllar boyunca devam edecek bir sürecin önü açılmıştır. Bu dönemin en meşhur sanatkârı Nakkaş Osman, Osmanlı
Minyatür Sanatı’nın en önemli ustaları arasında gösterilir.
Fetihlerin ve zaferlerin azaldığı hatta durduğu 17. ve 18. yüzyıllarda
buradan beslenen Şehnamecilik de duraklamış ve yerini Silsilenamecilik adı
verilen yeni bir akıma bırakmaya başlamıştır. Hanedanın soy ağacının tasvirine
dayalı bir içerik ile yaygınlaşan bu türün en önemli temsilcisi Musavvir
Hüseyin olmuştur.
Osmanlı Minyatür Sanatı’nın son dönemindeki en büyük eserlerin sahibi Levni
adıyla bilinen Abdülcelil Çelebi olmuştur. Surname-i Vehbi adlı kitabı içerisindeki
minyatürler, kendisinin en parlak eserleri olup aynı zamanda bu kitap saray
tarafından yaptırılan son minyatürlü el yazması olarak bilinir.
18. yüzyılın ortalarından sonra batı tarzı resim kollarının
yaygınlaşmaya başlaması, fetih ve zaferler ile beslenen Osmanlı Minyatür Sanatı açısından
hızlı bir geriye gidişin habercisi olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder